Bir direnişin "psiko-tarih"i

Bir direnişin "psiko-tarih"i
Günlerden Pazartesiydi. 27 Mayıs 2013. Hala 1 Mayıs için Taksim'e çıkmayı başaramamıştık. Her gece bir kaç toplantı değişik platformlarda ortak akıllar oluşturmaya çalışmakla eylemliliklerle dolu bir gün daha bitmişti. Şöyle bir Gezi Parkına girdim sonra eve gittim yorgundum. Sanırım iş çıkışı Karadeniz İsyandadır Platformu Toplantısına gitmiştim. Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneğimizin toplantısını da Pazartesi günleri yapıyorduk, özellikle Gezi Parkında... O gün devam eden toplantıya katılacak gücü bulamadım kendimde. Bu toplantılardan amacım olası kepçenin gelmesi halinde haberdar olalım diye nöbette olmaktı aslında. Arkadaşlarım bir şey olursa bana haber verirlerdi nasılsa... Yaptığımız tüm çalışma ve gözlemlere göre Kepçeyle parka dalacakları yere varana kadar doğru bir öngörüde bulunmuştuk; Parkın Elmadağ girişi ve o noktaya da özellikle dikkat kesilmiştik aslında. İşin tuhaf yanı kepçe gelse onu durdurmayı düşünen ama bunu sıradan bir iş gibi yapabilecek çok insanımız yoktu... Bize, Taksim için imza toplarken yoğun destek veren HES mücadelelerinde kepçe durduruluyordu ama bunun psikolojisini de bilmek gerekiyordu. Öte yandan 40 kepçe çalışmış Taksim'in altını oymuştu ama kimse kepçe durdurmamıştı. Gezide kim durdurabilecekti ki!.. Eve geldim.. Saat 21.30 olmuştu. Doğadan kopartılmış soğuk beton binalar arasında parasız yaşamın olanaksız olduğu şartlarda çok şükür yine de doğal bir kap akşam yemeği yiyebiliyordum ya... biraz zaman geçmişti ki telefonum çaldı. Temiz doğal ama kaygısını da anladığım bir dost sesi "Mustafa, kepçe parkta ağaçlar.." diyordu. Bu sözcüklerden başkasını anlamadım. Dünyam kararmıştı. İşte o an gelmişti. Yarını belirsiz zamanlara kapının aralandığını biliyordum. Evden çıkacaktım ve bir daha geri dönmemin mümkün olup olmayacağını bilmiyordum. Her durduğum saniye kepçe bir ağacın canını alıyordu. Saate baktım 22.32. böyle bir haber aldığımda yerimden fırlayıp koşarak parka gideceğimi sanıyordum. Öyle olmadı. tam 5 dakika yatağa uzandım ve kendi bedenime kontrolümü ele aldım. Artık beni kimse durduramazdı. 4 dakikada parka vardım. Kepçenin çalışıyor olmasına aldırmadan ileri baktım ve kendime uygun bir yer olarak kepçenin bir kısmın yıkmış olduğu duvarın üzerine çıktım. Kepçe durdu. Duvarın üzerinde telefon etmeye başladım. "Deniz çadır kur Elif haberin ola Pangea duydun beni di mi? Ayşe ip atla, 140 jurnors nerdesin, Timur koş gel, Ender gün bugün. Ahmet durum acil. Milletvekili desteği de olsun.Çarşı duymuş mudur, Sanatçılara haber vermeyi unutmayın... Bülent bu tarihi anı fotoğrafla bugünün belgesi olsun.. Kepçe operatörü ile kamyon şöförü yıkık yerden duvara yanıma tırmandılar gürültü ediyorlar. Ters bir el işaretiyle uzaklaştırdım. İşim başımdan aşkın. Burası dünyanın merkezi oysa bu zavallıların dünyadan haberi yok, buraya gece gireceklerini sanmışlar. Vardiye amirini konuşturdum. Parkı çevereleyip kapı yapacaklarını dahi söylettim. Sonra da Olur!" dedim "Anahtarı da şirkete verelim olsun bitsin. Şimdi gidin polis çağırın zabıt tutturacağım" Vardiye amiri sözümü dinledi gitti polis çağırdı polis kepçeyi durdurduğum yere gelmedi. Gece artık onların bize müdahale şansını ellerinden almış olduğumu düşündüm. Vardiye amiri Polisle konuştuktan sonra yanıma geldi. Sabah 08.00'de parka yeni vardiya girer benden söylemesi" dedi. Ben de "Sen sabahı bana bırak orasını ben düşünürüm artık buraya kimse giremez" dedim. İşçiler toplanıp giderken onlardan şerit güvenlik bandı istedim. Arkadaşlarımız düşmesin diye...Kepçeyle oydukları yeri bantla ayırdım. Cengaverimiz pankartı hazırlıyor. Yalnız iki renk var. Siyah ve Yeşil. Daha ne tam ekoloji renkleri işte. Ortası yeşil kontürü siyah olsun. Pankart asıldı. "Gezi Parkı İçin Nöbetteyiz." Çadırlar kuruldu. TrendTopik olmuşuz. Televizyonlar gelmeye başladı. durmadan direnişin gerekçesini anlatıyorum. artık ben yetmiyorum herkesle röportaj yapılıyor. Artık elli kişilik bir grup olduk. Sayımıza baktım, "Aritmetik değil geometrik artıyoruz" dedim arkadaşlara... Bu bize güzellikler müjdeliyordu. Umudumu paylaşmaya çalıştım onlarla... Kısa gömlek ve sandaletlerle duvarın üzerinde 2 saat durunca titremeye başladım. Halk imdadıma yetişmiş bir kazak getirip tam zamanında sırtıma verildi. Dünyanın en sevgi dolu kazağıydı o -- mcA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsanlaşma Sürecinde Tahakküm-Hegemonya

9. Yılında, Gezi Direnişi'nin Başarısı ve Dersleri Üzerine

Gerçeği aramak ...