9. Yılında, Gezi Direnişi'nin Başarısı ve Dersleri Üzerine

Gezi konusunda birçok eleştiri yapılıyor. 9. Yılında Gezi'yi tartışmak ihtiyacının sürdüğünü gösteriyor bunlar. Gezi'den gereken derslerin çıkarılması Gezi'ye katılımı bilinçli olanlar açısından kolay olabilir ama çoğunluk Gezi'nin çekimiyle katılmak zorunda kaldığı için bütünsel değerlendirmelerde bulunmak konumları gereği güçleştiği ölçüde zorlaşıyor.
Gezi'yi görüp sırtını dönüp gidemeyecekllerini direniş başlamadan öngörebilmiş biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Kelimenin tam anlamıyla Gezi'ye sürüklenmiş insanlar gruplardan da bu nedenle rahatlıkla söz edebilirim. 

Sağ, sol ya da apolitik kesimler Gezi'nin çekimine farklı konumlarda kapıldılar. Gezi'nin ekoloji ve kent mücadeleleri temelinde oluştuğu gerçeğine gözlerini kapayanlar Gezi'yi 31Mayıs'la başlatmayı uygun gördüler. Bu daraltma Gezi'yi sol bir hareket olarak etiketlemeyi getirdi. Bu durum Gezi'nin iktidar değişikliğini gerçekleştirememiş olmasına bakışların yönelmesine neden oldu. Bu ve benzer durumlar Gezi direnişine uç değerlendirmeler yapılmasını da getirdi. Buna örnek olarak Gezi'nin bir “kalkışma" olduğu söylemini verebiliriz. Bunun karşısında ise Gezi'nin en büyük başarısının “parkın korunması” olduğu yolundaki görüşlerdir. 

 "Gezi’ye katılan ekseriyet, hareketi sadece karşıtlık paradigması üzerine kurgulamış, kalkışmayı nereye ve nasıl evrilteceğini bilmeyen türdendi. Bu gibi kalkışmalar, yerine ne koyacaklarını bilemedikleri aşamaya geldiği anda kendini sönümlendirme eğilimi taşıyor ne yazık ki. Bu ise negatif sonuçlar doğurdu."(1)

Gezi bir kalkışma olsaydı bu söyledikleri uygun bir tahlil olabilirdi. 

Gezi, iktidarın basit bir sembol gibi duran parkı ne pahasına olursa olsun yıkma çabalarına karşı bir direniş olarak başladı. İktidarın bu meşru ve haklı istek karşısında sürekli, artan şiddet ve haksız hukuksuz baskılarına, insanları yaralama ve öldürmeyi normalleştirmeye yükseltme çalışmasına karşılık olarak yükselen bir direnişe dönüştü. Küreselleşti ve iktidarın boyunu aştı. 

Bu boyutu iktidarın değişmesi gerektiğini tartışmasız bir hale getirdi. İktidarın yıkılma gerekliliğinin apaçık bir hale gelmesi durumu ile iktidarın yıkılmamış olması gerçeği arasındaki bağlantı uygun şekilde bir türlü ifade edilemedi. 

İktidarın değiştirilmesi gerektiğini ortaya koyan Gezi başarısız denilemez. Çünkü Gezi iktidar çevrelerinin ispatlayamadığı iddiaları gibi bir kalkışma olmadı. 

Gezi'nin büyüklüğü ondan beklentileri artırmaya neden olduğu ve bu beklentileri karşılamadığı ölçüde de başarısız diye nitelenebiliyor. Öte yandan Gezi hiçbir zaman ne imza toplama sürecinde ne ekoloji mücadelelerinin deneylerini katma ve Gezinin görünür kılınması sürecinde ne de direniş sırasında Sol karakterli olma iddiasında asla olmadı. 
Zira Gezi'de başından sonuna tüm birbiriyle çelişkili görüşlerde olan insan topluluklarının birlikte uyumlu dayanışmacı bir birlikteliği vardı. 

Bu haliyle Gezi sağ ya da sol değil, sağıyla soluyla ne sağcı ne solcu seyirci futbolcularıyla, politikleri apolitikleriyle bütünsel bir Türkiye görünümündeydi.   İstanbulun olmazsa olmaz bir nefes alma alanı, Ekoloji mücadelelerinin ise, ülke çapında sembolik bir yaşam alanı olan Gezi Parkı, büyük bir bedel ödenerek kurtarıldı. 

Bu ödediğimiz bedelin yüksekliği Gezi Parkı'nın bu bedel karşısında değersizliği olarak algılandı. Oysa ödediğimiz bedelin büyüklüğü ülkemize yaşatılan faşizmin şiddetinin büyüklüğünü göstermektektedir. Bu ise Gezi'nin başarısızlığı değil bu ülkenin doğayla uyumlu yaşamasına, demokrasiye, barışa, huzura, ekmeğe, aşa, işe ulaşmak isteyenlerin nasıl bir bedel ödettirilmek istendiğine dikkat çekmesi açısından ele alınmalıdır. 

Ben özellikle Gezi ile sol eleştirisini birlikte yapma taraflısı değilim. Gezideki solun durumu yaptıkları yapamadıkları Gezi'nin temel sorunu değildir. Sol Gezi'yi yapabilecek ya da yükselen beklentilere göre sonuca ulaşmasına öncülük edebilecek ne güçte ne de pozisyonda değildi. Gezi'de alkışlarla ve coşkuyla beklediğimiz ve geldiğinde de yer yerinden oynayan güç herhangibir sol grup kişi parti değil çArşı idi. 

Her tarihsel dönem kendi örgütlenmelerini ortaya çıkartır. Toplumun tüm kesimlerinin doğrudan varlıklarıyla katılımlarıyla parkı koruma istemleriyle birlikte kendi seslerini de canlarının yandığı haliyle duyurabilmiş olmaları, ülkenin nasıl bir yönetime gerek duyduğunu da göstermiştir. Gezi kimseyi ve hiçbir gücü tekbaşına öne çıkartmadı. Çünkü Gezi tek kişinin hegemonyasına karşı kollektif aklı öne çıkardı. 

Bu haliyle ülkenin yönetim şeklinin nasıl olması gerektiğine ilişkin tarihsel bir öngörüyü örneğiyle tüm dünyaya gösterdi. Burada sol ya da sağ zaten Gezi'nin bu aydınlığında kendilerinde daha uygun bir alternatif ortaya koyabilecek durumda olamadılar. Bu nedenle “Gezi biziz” demeyi deneyen hiçbir siyaset inandırıcı olamadığı gibi “Gezi'de yoktuk” diye çırpınanlar da bu çekimden insanlarını kurtaramamış olduğu için  gülünç duruma düştü. 

Şimdi kimse Gezi'den gereken dersi çıkarmadı, diyoruz ama meclis içi ve meclis dışı biraraya gelmeye çalışan herkese burun bükerek bakılıyor. Kollektif aklın oluşabileceği bir birlikteliğe hizmet edip etmeyeceğine bakmak yerine örneğin sağın, tek adam rejimine karşı birliktelikleri soldan bakarak değerlendirmeye devam ediliyor. 

Tek parti iktidarlarına karşı koalisyonların demokrasiyi, birarada yaşama yollarını geliştirici rolü öne çıkartılmıyor.

Demokratik bir koalisyonun meclis dışı halk güçlerinin söz ve söylemine kulak verecek bir yapıda olması gerekliliği ortaya konulmuyor.

AKP sonrası için geçiş programı 6 partinin keyfiyetine, rejimin salvolarına, beşli çetenin pazarlıklarına bırakılıyor.

Ekoloji mücadelelerinin ülke çapında ortak bir söyleme ulaşmasına hizmet edilmiyor. Sınıf sınıf, diyenler, sınıfın borazanı olmak yerine kendi ideolojik seslerini çıkartmayı, bunu da sınıfın istekleri, diye dayatarak geniş halk güçlerini mücadeleye katma yollarını tıkadıklarını görmüyorlar.

Bunu görenlerin ise sesi soluğu boğuluyor. Rejim de, kimsenin sesinin duyulmasını istemiyor halbuki!.. 

Solun da eleştirisi yapılacaksa niçin rejimi değiştirici olamadığından hareketle değil Gezi'yi ekoloji mücadelesinin geldiği boyut açısından göremediği için yapılmalıdır. Sol ekoloji mücadelesini demokrasi ve özgürlükler mücadelesini birleştirmeyi başaramadığı için eleştirilebilir. Yoksa sol zaten rejimi değiştirme gücüne ve kararlılığına hiç sahip değildi. 

Gezi, Türkiye tarihinde herkesin sesini duyurabildiği bir dönüm noktası olduğu için başarılıdır. Yoksa kimse ekoloji mücadelelerinin bu ülkenin bin yıldır kangrenleşmiş sorunlarını çözmesini bekleyemez. Bu açıdan, kimseyi boğuntuya getirmeden, herkesin sesini duyurabileceği mücadele biçimlerinin öne çıkartılması, Gezi'nin en önemli dersidir. Gezi'de ortaya çıkan “kollektif akıl kollektif yönetim" deneyimi Gezi’den çıkartılması gereken en önemli derstir. Gezi gözüyle bakıldığında; Ülkemizin sorunları "tek adam" rejimi mi "kollektif akıl, kollektif yönetim" mi olarak ele alındığında uygun bir yola girerek çözümlenebilir. 
 ____________ 
 (1)    Serhat Halis imzalı, “Gezi Bir Zafer Değil Yenilgi Hikayesidir" başlıklı yazı.
https://www.gazetelink.com/serhat-halis-gezi-bir-zafer-degil-bir-yenilgi-hikayesidir/
3 Haziran 2022 tarihli, internet sitesi  görünümünden alıntıdır. Gezi direnişinde gözünü kaybetmiş arkadaşımıza ayrıca tekrardan geçmiş olsun, diyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsanlaşma Sürecinde Tahakküm-Hegemonya

Gerçeği aramak ...